Diyarbakır Anneleri ezber bozdu
Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın (SETA) düzenlediği “PKK’nın Çocuk Savaşçıları” panelinde bu konuda kitap çıkaran yazar ve akademisyenler ile “Diyarbakır Anneleri” olarak bilinen çocuklarını kurtarmak için Diyarbakır HDP İl Binası önünde eylem yapan kadınlardan biri konuştu.
Panelde konuşan terör örgütü PKK’nın içinde gerçekleştirilen yargısız infazlar saflarına kattıkları çocukları anlatan “Yoldaşını Öldürmek” ve “Onlar Daha Çocuktu” kitaplarının yazarı Aytekin Yılmaz, “35 yılda, 20 bin çocuktan savaşçı yapılırken STK’lar, İnsan hakları savunucuları, akademisyenler, yazarlar ne yaptılar? Hiçbir şey yapmadılar. STK’lar eylem yapmadı, gazeteciler haber yapmadı, yazarlar bu çocukları konu etmediler.” dedi.
Yılmaz, Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın (SETA) düzenlediği “PKK’nın Çocuk Savaşçıları” panelinde yaptığı konuşmada, Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde çocukları için eylem yapan annelerin çok büyük cesaret örneği sergilediğini söyledi.
Diyarbakır’daki annelerin alışılagelen ezberi bozduğuna dikkati çeken Yılmaz, “Birden HDP’nin önüne yığıldılar ve ‘Çocuklarımızı getirin’ dediler. Eskiden çocukları dağda olanları forsundan geçilmezdi. Ben de ilk gidenlerden biri oldum. Diyarbakır annelerin talebi çok haklı ve meşru bir talep. Çünkü çocuklarını istiyorlar. İkincisi çok cesaretli bir çıkıştır. Diyarbakırlı annelerden sonra çocukların dağa çıkması kolay olmayabilir.” değerlendirmesini yaptı.
Yılmaz, bu konuda kitap yazarak risk aldığını da belirterek, PKK terör örgütünün saflarında olan çocukların edilgen olduğuna dikkati çekti, “savaştırılan çocuklar” tabirinin kullanılması gerektiğini ifade etti.
“Savaştırılan çocuklar” hikayesinin 35 yıllık bir hikaye olduğunu belirten Yılmaz, şöyle devam etti:
“Örgüt, 1984-1990 yılları arasında kelimenin tam anlamıyla propaganda çalışmalarıyla bir sürü çocuğu dağa götürdü. Murat Karayılan, Bir Savaş’ın Anatomisi kitabında, “Zorunluk askerlik yasası” kısmında halktan zorla para aldıklarını ve çocukları zorla dağa kaçırdıklarını anlatıyor. Araştırmalarıma göre, gerek İçişleri Bakanlığı, gerek örgüt yayınları ve gerekse tanıklığımla son 35 yılda 20 bin çocuktan savaşçı yapıldı.”
Yılmaz, 1990’larda hapishanelerin radikal sol örgütlere bırakıldığını savunarak, PKK, DHKP-C ve diğer sol terör örgütlerinin hapishanelere hakim olduğunu ve buraları örgüt kampları gibi kullandığını öne sürdü.
Örgüt üyeliği veya propagandası suçundan hapishanelere gönderilen çocukların, çocuk hapishaneleri yerine yetişkin hapishanelerine alındığını iddia eden Yılmaz, şunları anlattı:
“Hapishanelerde çıkan çocuklar, daha sonra yapılan ev baskınlarında polisle çatışarak öldüler. Bu çocuklar hapishanelerde radikalleştiler. Çocuklar, yetişkinler için hazırlanan hapishanelerde kaldılar. Normalde çocuk hapishanelerinde kalması gerekirken örgüt üyelerinin kaldığı yetişkin hapishanelerine verdiler. Bu çocuklar da radikalleşerek tahliye oluyorlardı. 35 yılda, 20 bin çocuktan savaşçı yapılırken STK’lar, İnsan hakları savunucuları, akademisyenler, yazarlar ne yaptılar? Hiçbir şey yapmadılar. STK’lar eylem yapmadı, gazeteciler haber yapmadı, yazarlar bu çocukları konu etmediler, İnsan hakları savunucuları bu çocuklar için eylem yapmadı, akademi bu konuya el atmadı, sivil toplum bir tek rapor bile hazırlamadı. Çocuk derneği de bu konuyu işlemedi. Diyarbakır anneleri öyle değerli bir şey yaptı ki saydığım o mahalleleri yerle bir yerle bir etti. Sol mahalle niye bu annelerin yanına gitmiyor? İşte diyorlar ki ‘Bunları devlet destekliyor.’ Cumartesi Anneleri, yıllardır çocuklarının akıbeti için eylem yapıyor ve çok insani. Ama bu ailelerden beklerdim ki, şu 25 yılda bir tane de örgütler tarafından çocukları infaz edilmiş bir aileye ses verelim diye çağırsınlar. Ama çağırmadılar.”
Yılmaz, PKK, DHKP-C ve diğer sol terör örgütlerin “soğuk savaş” döneminde kurulan örgütler olduğunu belirterek, “Avrupa ülkelerinde soğuk savaş döneminde kurulan radikal sol örgütler kapatıldı, fakat Türkiye’de benzer örgütlerin kapatılmaması için uğraşıyorlar.” dedi.
Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhat Erkmen ise dini motivasyonlu tüm örgütlerde radikalleşmenin söz konusu olduğunu, bunun sadece ‘İslami radikalleşme’ olarak okumanın çok yanlış olduğunu söyledi.
Erkmen, PKK dahil 300’den fazla terör örgütünün çocukları kullandığını belirterek, nedenini şöyle anlattı:
“Çocukları örgüte katmanın maliyeti düşük. İkincisi, çocukların gelişme çağında olmaları itibariyle radikalleşmeleri daha kolay yetişkinlere göre. Bir diğer faktör, çocuklar güvenlik güçleri tarafından daha az bilindiği için örgüt başkalarının örgüte sızmasını engellemiş oluyor. Bir nevi istihbarata karşı koruma. Diğer faktör, dış dünyanın dikkatini çekmek için. Örgütler, genç yaştaki insanları propaganda için kullanıyorlar ve gençler arasında intihar eylemleri yapma eğilimi daha yüksek.”
Erkmen, “Çocuklara neden örgütlere katılıyor?” sorusuna ise şu cevabı verdi:
“Birincisi dini motivasyon. İkincisi, ekonomik motivasyon. Çocuk kendisini bir anlamda feda ederek bu örgütlere katılıyor. Kahramanlık ve şehitlik payesiyle, hem kendisini hem de ailesini yücelttiğini düşünüyor. Sosyal çevresi, çocukların bu örgütlere katılmasını özendirdiği de söylenebilir. Çocukların sosyal çevresi, radikalleşmeyi arttırdığı araştırmalar göstermiştir. Sosyal çevre çok önemli bu noktada. Örgütler, çocukları nasıl saflarına katıyor? Birincisi zorla. İkincisi bilinçli. Gönüllü demedim çünkü daha ergenlik çağında biri için ‘gönüllü katıldı’ demek taşları yerine oturtmayan bir kavram. Ama bilinçli derken nereye gittiğini biliyor. Asya’dan Avrupa’ya dünyanın birçok yerinde örgütler çocukları kaçırıyor. Örgütler, çocukların sosyal çevresini iyi takip ederek, sosyal medyayı kullanarak, eğitim durumlarını inceleyerek kaçırma eylemini yapıyor. Örgütler, çocuklara suç işleterek, örgüte katılmalarını sağlıyor. Suç ortaklığını yaşatarak safına katıyor. Bilinçli katılım, zorla katılımdan yüksek maalesef.”
Çankırı Karatekin Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sezai Özçelik ise “çocuk askerler” konusunun Türkiye’de maalesef araştırılan bir konu olmadığını söyledi.
Uluslararası toplumun bu konuda çok önemli adımlar attığını anlatan Özçelik, “Uluslararası hukuk bakımından ‘çocuk asker’ demek gerekiyor. Ben çocukların bilinçli değil, çocukları suça sürüklediğini düşünüyorum. Ergenlikten dolayı suça sürükleniyor.” dedi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taraf olanlar devletlerin yargılama kapsamına girdiğini hatırlatan Özçelik, terör örgütü PKK yöneticilerinin bu anlamda UCM tarafından yargılanamayacağını, ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) bir karar alırsa yargılanabileceklerini söyledi.
Bir çok STK’nın hazırladıkları raporlarda terör örgütü PKK’nın çocuk askerler konusunda suçlarını ortaya koyduğunu belirten Özçelik, “UCM bu konuda bir şey yapamıyor. Geriye bugün Diyarbakırlı annelerin yaptığı STK’larla ancak o şekilde gündeme getirmeleri kalıyor. PKK, dünya kamuoyu baskısını azaltmak için bazı STK’larla anlaşma imzalayarak, Cenevre Sözleşmesi kapsamında çocukları saflarında savaştırmayacağını söylüyor, ama çocukları saflarına almaya devam ediyor. Çocukların, örgütlere katılmasını önlemek için en büyük görev ailelere düşüyor. Aileler ve toplum üstüne düşeni yapması lazım.” diye konuştu.
– “Türk’ün Kürt’ten, Kürt’ün de Türk’ten başka dostu yok”
Terör örgütü PKK’nın 40 gün önce kaçırdığını öne sürdüğü yeğeni için Diyarbakır HDP İl Binası önündeki Diyarbakır Anneleriyle birlikte olduğunu ve kısa süre önce İstanbul’a geldiğini belirten Aysel Bozkurt ise kendisinin de bir anne olduğunu belirterek bir konuşma yaptı.
Bozkurt, “Biz hiçbir annenin ağlamasını istemiyoruz. Bizim feryadımız budur. Tepki gördüğümüz doğrudur. Ama Diyarbakır anneleri olarak ne diyoruz, ‘Ölüsü veya dirisiyle çocuğumuzu istiyoruz. Bütün anneler gelsin bize destek versin. Ne Kürt olsun ne de Türk. Kürt’ün Türk’ten başka dostu yok, Türk’ün de Kürt’ten başka dostu yok. Bu coğrafya bizim, bu bayrak bizim. Bizi bize düşürdüler. Diyarbakır’daki çığlımız bu yöndedir. Örgüt çocuklarımız üzerinden siyaset yapmasın. Çocukları polise saldırttılar, eylemlere soktular sonra ceza alırlar diye saflarına kattılar. Anneler olarak yeter diyoruz. 40 yılın feryadıdır. Belki bazı anneler korkuyor, gelmiyorlar ama korkmasınlar. Diyarbakır şimdi sükunet içinde. Halkımız artık bazı şeylerin farkına vardı. Toplumun tüm kesiminden destek bekliyoruz.” (AA)